HOŞGELDİNİZ
  Devrim Ve Tarihi
 
 
DÜNYA DEVRİMLERİ

Alman Devrimi

Birinci Savaştan itibaren Alman Solu Bolşeviklerin büyük etkisi altına girdi. Bu
durum Nettle’a göre bir Lenin-Lxemburg kutuplaşmasını gündeme getirebilirdi, ama
olmadı. Birinci Savaş içinde Rosa Lüxemburg, tek sayı çıkan bir derginin adıyla
Enternasyonal diye bilinen gruba dahildi. Bu grup Nisan 1915’te kurulmuştu. Ama
savaş içinde veya sonunda etkili bir örgüt kurmayı beceremediler. Bu grup aynı
zamanda Spartakistler adıyla biliniyordu. Adı Enternasyonal olan bu grup
Zimmerwald Konferansı (Eylül 1915)’nda Lenin’in İkinci Enternasyonal’in
bölünmesi (ondan kopuş) ve onun yerine bir Üçüncü Enternasyonal kurulması,
emperyalist savaşın iç savaşa çevrilmesi görüşüne destek vermedi.

R. Lüxemburg’un Enternasyonal grubu tüm olup bitene rağmen Alman SPD’den örgütsel kopuşu hala redediyordu. Spartakistler (Spartkusbund) de denen bu grup İkinci Enternasyonal’den (merkezcilerden) ve SPD’den kopuşa yanaşmadı. 1917’de kopuşa niyeti olmayan ama SPD’den ihraç edilen muhalif bir grup Bağımsız Alman S-D Partisi (USPD) adında yeni bir parti kurmak zorunda kaldı. Spartakistler (Rosa Lüxemburg-Karl Liebknecht grubu) bu tarihte hala SPD içinde muhalif bir gruptu ve Lenin’in onlara yaptığı SPD’den kopuş önerisini dinlemiyorlardı. Onların örgütlenme anlayışı gevşek bir örgütlenme, parti-içi demokrasi ve SPD liderliğinin üye kitlesine dayanarak “aşağıdan yukarıya” ele geçirilmesi idi. Bunlar 1918 sonuna kadar hala küçük ve etkisiz bir gruptu ve örgütlenmeye önem vermiyorlardı. Almanların çoğu böyle bir grubun varlığından dahi habersizdi. SPD’den ayrılıp ayrı örgüt olmak istemediler ve bunun faturasını pahalı ödediler. Daha sonra bu grup USPD’ye katıldı. Aslında bu grubun sembolü Rosa Lüxemburg değil, Karl liebknecht idi. Lenin, Almanya’da ad vererek onu ve onun grubu dediği Spartakus grubunu destekledi.

Nisan 1917’de Berlin’de politik grev dalgası yükseldi.

Alman Devrimi 1918’de başladı.

Ocak 1918’de bir diğer grev dalgası koptu ve bu ikinci dalgada Berlin’in büyük fabrikalarında devrimci fabrika grupları diye bilinen işçi sovyetleri doğdu. Bu sovyetler savaş dönemi boyunca yaşadılar, Kasım 1918-Mart 1919 arasında önemli bir rol oynadılar.

Bu grevleri ve oluşumları desteklese de Spartaküs grubunun bu olaylarda ne payı vardı ne de denetimi. Eylül 1918’de yeni bir grev dalgası koptu.

Cephelerde Alman ordusu yenilmekteydi. USDP ve işçi sovyetleri SPD’ye kıyasla hükümetten daha radikal şeyler talep ettiler.

Ekim 1918’de Spartaküs Grubu ayaklanma çağrısı yaptı.

Kasım 1918’de cephelerde asker sovyetleri, Almanya’nın en önemli kentlerinde ise işçi sovyetleri oluştu. USPD, İşçi Sovyetleri ve Spartakus Grubu ittifak halinde 11 kasım 1918 tarihinde bir ayaklanma planladılar. Plandan haberdar olan kral 9 Kasım’da görevini SPD liderine bıraktı ve kral ile ayaklanma planlayanlar arasında arabuluculuk işlevi gören SPD Almanya’da iktidara geldi. Aynı gün Karl Liebknecht sosyalist cumhuriyet (işçi sovyetleri iktidarı) ilan etti.

Ama bu grubun örgütsel gücü ile sloganları/talepleri arasında bir uyumsuzluk vardı.

SPD ise hemen sonra Demokratik Cumhuriyet ilan etti. SPD ve USPD ortak bir hükümet kurdular. Spartakus Grubu bu tarihte USPD içinde bir baskı grubuydu. 9 Kasım 1918’de Rosa Lüxemburg cezaevinden serbest bırakıldı. Çok yaşlanmış ve hastaydı. Aynı gün Jogiches’in önerisiyle başlarında K. liebknecht’in bulunduğu bir grup Berlin’de bir matbayı basarak Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak) adlı bir gazete bastırılmasını sağladılar. 11 Kasım 1918’de Enternasyonal Grubu Spartaküs resmi adını benimsedi ve iktidarı SPD-USPD ittifakından alma hazırlıkları yaptı. 10 Kasım’da iktidarın işçi ve asker sovyetlerine verilmesini talep etti. Ama sovyetlerde etkisi olmadığı için bu slogan iktidarın bu gruba verilmesi anlamına gelmiyordu. SPD ise Kurucu Meclis sloganını benimsedi. İki ayrı taktikti bunlar. USPD ikisi arasında gidip geldi. Sovyetlerde SPD ve USPD etkindiler. USPD’nin içinde ve onun sol kanadı olarak varlığını sürdüren Spartaküs grubunun programı Bolşeviklerin (Rus tecrübesinin) kopyasıydı. 21 Aralık 1918’de ordu sovyet yürütmesini tutuklama girişiminde bulununca, Ocak 1919 ayaklanması patlak verdi.

Karl Liebknecht ve R. Lüxemburg işte bu ayaklanma sırasında öldürüldüler.

Nettle’ye göre R. Lüxemburg, bir Üçüncü Alternatif olabilirdi, ama olamadı. O tarihlerde Ya Bolşevizm(Leninizm, sc) Ya Sosyal-Demokrasi dayatılmıştı.

Rosa Lüx.emburg’un da katıldığı Berlin’deki kongrede 1 Ocak 1919’da Alman
Komünist Partisi kurulmuş, böylece Spartaküs Grubu kendini AKP’ye ve ilk kez
bağımsız bir partiye dönüştürmüştü. Ama 10-13 Ocak 1919’da ordu ayaklanma
yandaşlarını ezdi. 15 Ocak akşamı K. Liebknecht ile R. Lüxemburg öldürüldüler.
AKP adıyla ayrı bir parti kurduktan iki hafta sonraydı bu. R. Lüxemburg’un
cesedi bir köprüden kanala atıldı. Ceset 31 Mayıs 1919’da bulundu ve 13
Haziran’da toprağa verildi. 29 Ocak’ta Franz Mehring öldü. R. Lüxemburg ve
Jogiches’in ölümlerinden sonra KPD (AKP) Bolşevizmin etkisine girdi. 1921 ve
1923’te iktidarı alma girişiminde bulunan KPD her ikisinde de başarısız kaldı.



Amerikan Devrimi

Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-1783)

1760’ların başında Britanya imparatorluğu ile Amerika’daki kolonileri ve
Amerikan yerlileri (Indianlar) arasında patlak veren anlaşmazlıklar ve
çatışmalar 1775/76’da Britanya (İngiliz) sömürge yönetimine karşı bağımsızlık
savaşına dönüştü. Bu savaşın önderleri George Washington (Amerikan Kuvvetleri
Komutanı), Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve Samuel Adams idiler.

4 Temmuz 1776’da Thomas Jefferson tarafından kaleme alınan Bağımsızlık Deklerasyonu (Bildirgesi) ile birlikte Amerika’daki 13 İngiliz kolonisinin bağımsızlığı ilan edildi. Bu deklerasyonda insan haklarının ilk formülasyonu yapıldı ve ilan edildiği tarih (4 Temmuz) ulusal bayram olarak benimsendi. Böylece Amerika’da “yeni bir ulus doğdu”.

1783’te Britanya Amerikan bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı ve son Britanya birlikleri de New-York’u terketti.

7 Eylül 1787’de bir Anayasa (Sözleşme) kabul edildi ve federal bir yönetim (hükümet) biçimi benimsendi. 1789 başındaki ilk seçimleri çoğunluğu eski ulusçulardan, yani bağımsızlıkçılardan oluşan Federalistler kazandı ve George Washington ilk ABD Başkanı seçildi, federal bir hükümet oluşturuldu. 1791’de Haklar Bildirgesi (Bill Of Rights) çıkarıldı. 1792’de ise çeşitli konulardaki farklılıklar etrafında politik partiler şekillenmeye başladı. Amerikan devrimindeki iki ana akım güçlü bir merkezi yönetimden yana olan George Washington, Hamilton ve John Adams’ın önderliğindeki Federalistler ile tek tek devletlerin varlık hakkını vurgulayan Cumhuriyetçiler (sonraları Demokratlar adını aldılar) idiler.

Kongre (yasama meclisi), her eyaletin nüfusuna göre temsil edildiği bir Temsilciler Meclisi ve her eyaletin iki oyunun bulunduğu bir Senato teşkil edildi.

Çok kısa bir özetini verdiğim bu burjuva devriminin ikinci aşaması yaklaşık yüz yıl kadar sonra patlak vermiş olan Amerikan İç Savaşı (1861-65)’dır.

Amerikan İç Savaşı (1861-1865)

Kuzey-Güney Savaşı olarak da bilinen ve 1861’de başlayan bu savaş dört yıl sürdü. Amerika’da kölelik bu savaşta kaldırıldı (Amerikalı siyahlara vatandaşlık hakkı ise bu tarihten yaklaşık yüz yıl sonra ilk kez 1964/65-68 yıllarında tanındı). Savaşın iki ana nedeni kölelik ve birlik sorunlarıydı.

Kendi aralarında ABD adını verdikleri bir federasyon kuran kuzey eyaletleri veya devletlerinde kölelik daha erken kaldırıldı. 1808’de ABD’de köle ticareti yasaklanmıştı. 1860 seçim kampanyasının başlıca konusu kölelik sorunuydu. Bu seçimleri köleliğe karşı olan Abraham Lincoln kazanmış ve başkan seçilmişti. Ama kendi bölgelerinde Amerika Konfederasyonu adıyla ikinci bir federasyon kurmuş olan Güney eyaletleri (devletleri) köleliği sürdürmek istiyordu.

Ülkenin birliği için bu iki federasyon birbiriyle savaştılar. Herbiri birliğin
kendi hakimiyetinde kurulmasını istiyordu. Bu iç-savaştan galip çıkan kuzey
oldu.



Cezayir Devrimi

1954-61

Cezayir bir Fransız sömürgesiydi. Cezayir Bağımsızlık Savaşı (Cezayir Devrimi), Fransız işgaline karşı ulusal kurtuluş cephesi FLN önderliğinde gelişti.

Bağımsızlık bir kent gerilla savaşı sonucunda kazanıldı. Cezayir’in yapılaşma tarzı, dar ve birbiriyle tuhaf bağlantıları olan sokakları gerillalar tarafından bu amaçla iyi kullanıldı.





Çin Devrimi

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çin pazarı üzerindeki rekabet
şiddetlendi ve Çin’de kapitalizm de bu dönemde gelişmeye başladı, I. Savaş
yıllarında ise hızlandı. Çin’de kapitalizmin gelişmeye başladığı 19. Yüzyılın
ikinci yarısı aynı zamanda bu ülkede uluslaşma sürecinin de başlangıcı
sayılıyor. Çin üzerinde Japonya, İngiltere ve Fransa gerilerden beri rekabet
ettiler. Çin’in bir anlamda bu ülkelerin “ortak sömürgesi”ne dönüştüğü söylenir.


Çin Burjuva Devrimi

Bu devrimi esas olarak Mao’nun yazdıklarına (Bk. Seçme Eserler) dayanarak özetliyorum.

1912’ye kadar Mançuryalılar’ın egemenliği (bir yabancı egemenlik) altında olan Çin, ulusal mücadelelere girişir. Bu mücadelenin başını Sun Yat Sen’in liderliğindeki Çin milli/ulusal burjuvazisi çeker. 1911 ayaklanması ile Mançurya hakimiyeti ve onların işbirlikçisi kral devrilip Çin’de “Cumhuriyet” kurulur ve Sun Yat Sen başkan seçilir.

Sun Yat Sen’in daha 1894’te kurmuş olduğu burjuva ulusal parti, iktidara geldikten hemen sonra 1912’de “Kuomintang (Ulusal Parti)” adını alır.

Böylece Çin’de burjuvaziyi iktidara taşıyan ilk devrime (1911 Devrimi) tanık oluyoruz. Bir burjuva devrimdir bu. Ama bu devrim feodalizm ve emperyalizmin hakimiyetini kıramaz. Bu nedenle de bu tarihte başlayan burjuva-demokratik devrim sürecinin tamamlanması çeşitli aşamalardan geçerek emperyalizm ve feodalizmin hakimiyetinin kırıldığı 1949 devrimine kadar sürecektir.

Çin burjuvazisini iktidara getiren 1911 devriminden sonradır ki proletarya da siyaset sahnesinde görünmeye başlar. İlk kez 4 Mayıs 1919 hareketinde hissedilir varlığı. Daha belirgin işareti olarak da 1921’de Çin Komünist Partisi’nin kuruluşu kanıt gösterilir ve resmi tarih yazımına göre Çin’de 1921’den sonraki devrimlere ÇKP’nin temsil ettiği Çin proletaryası önderlik etmiştir.

ÇKP, hemen tümü aydın olan devrimciler tarafından kurulur.

Ross Dowson’un yazdığı Chinese Revolutionist İn Exile adlı kitaba göre ÇKP, III. Enternasyonal’in girişimi ve yardımıyla Li Ta Chao ve Chen Tu-Hsiu tarafından örgütlenmiştir. O sırada henüz kadro yoktur. Sonraları ÇKP’nin çekirdek kadrosunu oluşturanlar ise Marksizmi öğretmek amacıyla Moskova’ya gönderilen ilk yirmi kişilik Çinli genç devrimciler arasından çıkmıştır. Aynı kaynağa göre 1925-27 döneminde ÇKP MK’sı Chen Tu-Hsiu’nun liderliği altındaydı. Komüntern ve Moskova’nın karşı çıkmasına ve veto etmesine rağmen ÇKP MK’sının anti-Kuomintang olduğu ve cepheden çekilme taraftarı olduğu Mart 1926’da, Çan Kay-Şek’in anti-komünist darbesi sahnelenir. 1925-27 Devriminin yenilgisinin nedeni adı geçen kaynağa göre Moskova ve Komüntern politikasıydı. 1927 yenilgisinden sonra KE kendi Çin politikasını değiştirdi, ama bu defa da eski aşırı sağ oportünizmin yerine ayaklanma önerisi yaparak aşırı sol bir politika koydu. Buna karşı çıkan ÇKP önderleri kovuldular. KE’in önerisiyle örgütlenen Pekin’deki ayaklanma yenildi ve bu olayda altmış komünist önder yitirildi. Chen Tu-Hsiu ve Peng yenilginin sorumluluğunu Stalin ve Buharin’in yönettikleri Komüntern’e yüklediler. Onlar KE’in Çin politikasına muhalefet ettiler, ama kendileri de alternatif bir politika formüle edemediler. Bu kitabın yazarı Trotsky’nin görüşlerini sonraları öğrendiklerini, onun görüşlerinin Chen ve Peng’inkine paralel düştüğünü yazmaktadırlar. Chen ve Peng, ÇKP içinde Trotsky’nin görüşleri doğrultusunda Troçkist bir Sol Muhalefet örgütleme fikrine ulaştılar (Bk. R. Dowson, a.g.e.).


Birinci İç-Savaş Dönemi (1924/25-27)

Bu döneme “Kuzey seferi” de deniyor. Pekin üzerine yapılan bu seferin amacı Çin’in ulusal birliğini kurmaktır. Bu dönem boyunca (1924’ten 27’ye kadar), proletarya partisi olduğunu söyleyen ÇKP, bu sıralarda Çay Kay Şek’in liderliği altında bulunan Kuomintang diye bilinen Çin burjuvazisinin (ulusal) partisi ile “Milli Birleşik Cephe” (emperyalizme karşı) içinde yeraldı. Kuomintag, Çin’de iktidar partisiydi (1911’den beri iktidardı). Fakat 1927’de Çin Devrimi yenilgiye uğradı. Mao, bu yenilginın nedenlerini partisinin burjuvaziyle ittifak (Birleşik Cephe taktiği) siyasetinde değil (buna karşı çıkanları sol sapma ile suçlar), Çan Kay Şek’in önderliğindeki burjuva partinin devrime ihanetinde ve partisi içinde ittifaklar konusunda görülen sağ (köylülerle ittifakı rededip sadece Kuomintag ile ittifakı savunan kesim) ve sol diye tanımladığı iki tür oportünizmde arar. Kuomintag’ın ise 1924-27 arasında Sun Yat Sen’den beri izlenen SSCB ve ÇKP ile ittifakı savunduğu için demokatik devrimden yana “devrimci” bir parti olduğunu öne sürer, yani Milli Birleşik Cephe taktiğinde herhangi bir yanlışlık görmediği gibi o taktiğin 1924-27 arasında doğru olduğunu iddia eder. Ona göre 1927’ye kadar “devrimci” olan Kuomintang, 1927’den itibaren gericileşti, 1927-31 arasında “karşı-devrim” safında yeraldı.

Çin’de “kızıl siyasi iktidarlar” (yani “Çin Sovyet Cumhuriyeti”) diye de anılan ilk kurtarılmış bölgeler 1924-27 iç savaşının sonunda, yani 1926/27 yılı ve 1928 yılı dolayında oluştular ve 1927/28 sonrasında giderek çoğaldılar. Mao’ya göre 1928 yılına kadar dünyada böyle bir deney yaşanmamıştı, yani ona göre ilk kez Çin’de görüldü kurtarılmış bölgeler.


İkinci İç-Savaş Dönemi (Toprak Devrimi Dönemi, 1927-37)

Bu dönemin başlarında (1927-31) iç çelişkilerin şiddetlendiği, ÇKP’nin milli burjuvazi ve toprak ağalarının (kısaca “yerli gericilik” diye tanımlanır) ittifakına karşı savaştığı anlatılır. Mao’ya göre bu dönemde “Baş çelişme” halk ile feodalizm arasındaydı.

1931’den itibaren emperyalist Japonya Çin’in önemlice bir bölümünü işgal ederek sömürgeleştirdi. Bu sırada Kuomintag’ın yönetimi altında bulunan ülkenin işgal edilmemiş geri kalanı ise “yarı-sömürge” diye tanımlanır. Böylece 1911 Devrimi’nden beri bağımsız olan “yarı-feodal” Çin resmi söyleme göre bu tarihte sömürge ve yarı-sömürge haline gelir.

Bu dönemde (1927-37), çok sayıda, hatta neredeyse tüm kurtarılmış bölgeler (bağımsız rejim) yitirilir ve bunun üzerine karşı-devrimci ordunun kuşatmasını yarıp geri çekilmek üzere yapılan 1935 yılındaki ünlü “uzun yürüyüş” gerçekleşir. Bir “geri çekiliş” olan bu yürüyüşün sonunda yapılan toplantıda kurtarılmış bölgelerin kaybına ve geri çekilme zorunluluğuna neden olmakla suçlanan eski parti yönetimi ve onun politikaları değiştirilir ve Mao ÇKP liderliğine getirilir (parti başkanı seçilir). Mao’nun liderliğe yükselişi böyle gerçekleşir. Bu dönem içinde (1931-34 arasında) ÇKP’de uzun süreli savaş stratejisine (iktidarın parça parça zaptı çizgisi) karşı çıkan ve bunun yerine Mao’nun “oportünist” (“sol sapma”, “Li Li San Çizgisi”) diye nitelediği iktidarın ülke çapında silahlı bir ayaklanma yoluyla alınması strtejisini savunan görüşler partiye egemen olmuştur. Öyle analaşılıyor ki, politikaları kurtarılmış bölgelerin kaybına ve geri çekilmeye neden olarak gösterilip suçlanan ve 1935’te değiştirilen parti yönetimi bu stratejiye bağlıydı ve Mao’nun stratejisi 1935 sonrasında egemen kılınmış olmalıdır.

Mao 1893’te Hunan Eyaleti’nin Shao-Shan köyünde doğdu. Bir köylünün oğludur. 1911 isyanına katılmış ve Çin Cumhuriyeti’nin doğuşunu görmüştür. ÇKP’nin iki başlıca önderi Chen Tu-hsiu ve Li To Chaos tarafından etkilenmiş, 1921’de Marksizmi benimsemiş, ÇKP I. kongresine katılmıştır. 1924/25’ten sonra köylülerin devrimci potansiyelini farketmiş, köylü sorunuyla ve hareketiyle ilgilenmiş ve incelemiş, 1927’de kırsal alanda “yeni tipte” br devrimci mücadele başlatmıştır. 1927-49 arasındaki hayatı kırda geçti.


Anti-Japon Direniş Savaşı Dönemi (1937-45)

Mao’ya göre Çin’de biri halk ile feodalizm, diğeri de Çin ile emperyalizm arasında olmak üzere iki temel çelişme mevcuttu. “Çelişmeler Üzerine” yazısını Mao bu dönemde yazdı ve bu dönemde “baş çelişme” Çin ile emperyalizm (ama genelde emperyalistlerle değil, özelde Çin ile Japonya) arasındadır diyerek, Japonya dışındaki emperyalist ülkelerle olanlar da dahil diğer çelişmelerin geçici olarak geri (ikinci) plana düştüklerini söyler.

Mao’ya göre “Baş çelişme” siyasi bir kavramdır ve belirli bir aşamada siyasal mücadelenin baş hedefine işaret etmektedir. Baş çelişki, baş görev demektir.

Böylece ÇKP bu dönemde İç-Savaş’ı bırakarak bir kez daha Milli Birleşik Cephe taktiğine (Kuomintang dahil Japon işgaline karşı çıkan tüm sınıf ve partilerle, “anavatan savunmasını kabul eden herkesle” bir anti-Japon cephe) döndü ve dışarda yalnız SSCB ile değil barışı korumak isteyen emperyalist ülkelerle de “ittifak” yapılmalıdır dedi (yani Almanya, İtalya ve Japonya’dan bileşen faşist bloka karşı SSCB, ABD ve diğer Avrupa ülkeleriyle ittifak). Nitekim anti-Japon savaş döneminde ABD, Yenan ve Mançurya’da üslenen ÇKP kuvvetlerine askeri eğitim vermiş, hem ÇKP hem de Çan Kay Şek’le ilişkide olmuş ve ikisi arasında arabuluculuk yapmıştır. Bu dönemde ÇKP ile Çay Kay Şek’in anti-komünist Kuomintang’ı yeniden aynı cephede yeraldılar. Hatta Kuomintang’ı birleşik cephede yeralmaya razı etmek için Kızıl Ordu’nun ve bağımsız rejimlerin (kurtarılmış bölgeler) adını değiştiler ve kurtarılmış bölgelerdeki hükümetlere Kuomintang’ı da dahil ederek ortak milli hükümetlere dönüştürdüler ve Kuomintang’ın silahlı mücadele ile devrilmesi siyasetini geçici olarak bıraktılar. Bazı iddialara göre Çan Kay Şek, Japonya’ya karşı ÇKP ile birleşik cepheye ikna olmadığı için bu dönemin (1937-45) başında kaçırılmış ve ÇKP ile cepheye razı olduktan sonradır ki serbest bırakılmıştır. Buna rağmen bu cephe ancak ÇKP’nin az evvel andığımız tavizleri vermesiyle kurulabilmiştir. Mao’nun bizzat kendisi bu politikasının ÇKP’nin “teslim olması (teslimiyetçilik)” olarak yorumlandığına işaretle bunu teslimiyet olarak tanımlayanlara “Çirkin iftiracılar” (“Ah Kucular”) demektedir. Tony Cliff’in yazdığına göre 1937-45 döneminde ÇKP, Koumintag kontrolündeki bölgelerde hiç bir parti örgütü kurmaya girişmez, işçi desteği aramaz bile.

Sonunda faşist üçlü yenildi. SSCB’nin Japonya’ya savaş ilan etmesi ve ABD’nin Hiroşima’yı bombalaması Çin’deki Japon işgaline son verdiren belirleyici olaylar oldu ve 1945’te Japonya teslim oldu.


Üçüncü İç Savaş (1946-49)

Japon işgali son bulunca anti-japon Milli Cephe dağıldı. Mao, bu dönemin baş çelişkisinin Çin halkı ile yerli gericilik (Kuomintang vs) ve onun ardındaki emperyalizm (ABD) arasında olduğunu söyler. Bu dönemde Mao, feodalizm ve emperyalizmin yanısıra “komprador kapitalizm”i de hedef gösterir, ama “genel olarak kapitalizmi (milli kapitalizmi)” değil, sadece “komprador kapitalizm”in kaldırılacağını vurgular.

Bu savaş 1949’da ÇKP’nin zaferiyle sonuçlandı ve Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Yenlgiye uğratılan Kuomintang lideri Çay Kay Şek Tayvan’a çekilip orada ABD yanlısı bir yönetim kurdu.

1949’da Çin komünistleri iktidara gelince kendileriyle birlikte Maoizm diye tanımlanan ve Marksizm olarak sunulan “yeni tür bir Marksizm” gündeme getirdiler. Aslında bu Stalnizmin bir çeşididir. Onun ayırt edici yönü “köylü tipi bir Marksizmi” temsil etmesi, kırsal ve askeri bir bakış içermesidir. Çin Devrimi kırlardan kentleri kuşatma stratejisi nedeniyle ortodoks-olmayan bir yol izledi ve Çin tecrübesi genel bir tarih görüşüne dönüştürülüp Çin’in sınırlarını aşan anlamlar yüklendi. Mao’nun karmaşık (Marksist tipte bir analiz ile Çin düşüncesi ve kültürünün kombinasyonu) düşüncesinde özgün olan bir husus da “çelişki” kavramıdır.

1926’da ÇKP’nin toplam üye sayısı altı-bin civarındadır. Tony Cliff’in verdiği rakamlara göre 1926 sonunda ÇKP üyelerini % 66’sı işçi, % 22’si aydın % 5’i köylü iken, partide işçi oranı 1928 sonunda % 10’a, 1930 sonunda sıfıra düşer. 1930’dan 49’a kadar ÇKP’nin sanayi işçisi üyesi hiç yok gibidir ve bu durum Mao’nun 1949 zaferinde sanayi işçi sınıfının hiç bir rol oynamadığına işarettir. ÇKP, Cliff’e göre Orta Çin eyaletlerindeki ihtilalci köylü hareketlerine dayanmış ve buralarda Çin Sovyet Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Ama 1934’te buralarda askeri yenilgi alınca Kuzeybatıdaki Yenan’a çekildi ki, Çin’in sosyo-ekonomik bakımdan en geri olan bu bölgeleri Moğolistan ve Mançurya sınırındaydılar. Ülkenin tüm sanayi merkezleri Kuomintang kontrolündeydi.

Şehirlerin düşmesinden hemen sonra ise ÇKP liderleri herhangi bir işçi ayaklanmasını önlemeye çalışarak herkesin işinin başında olmasını bildirdiler. Buna uyan işçi sınıfı hareketsiz bekledi.

1949 Sonrasında Çin

1966’da başlatılan Çin Kültür Devrimi on yıl sürdü. 1963’te uç veren Çin-Sovyet
çatışması, 1968’den sonra devam etti. Çekoslovak işgali örneğinden ürken Çin,
Çin-Sovyet sınırında tedbirler aldı. 1969’da iki ülkenin sınırlarında aylarca
süren sınır çatışmaları patlak verdi. Bir Sovyet nükleer müdahalesinden korkuya
kapılan Mao’nun Çin’i ABD’ye yanaştı. Çin’in geliştirdiği yeni stratejide (üç
dünya teorisi) bu korkuların, kendi savunmasına dönük endişelerin etkili olduğu
söylenebilir. Çin-ABD yakınlaşması karşısında tecrit olacağını düşünen SB de,
ABD ile ilişki kurarak detant (yumuşama) politikasını savundu. Carter’in Nötron
Bombası yapımına karşı SB kendi dış politikasının çıkarı için dünya barış
hareketini harekete geçirmede önemli rol oynadı.



İngiliz Devrimi


İngiliz burjuva devriminin önderi Oliver Cromwell (1599-1658)’di.


Devrim patlak verdiğinde kral I. Charles “Uzun Parlamento” (1640-53) adı verilen parlamentoyu toplantıya çağırdı. Kralın oluşturduğu ve gereğinde dağıtabildiği bu parlamento burjuva devriminin kurucu organına dönüştü.


İlk olarak 1640’ta toplanan bu parlamento kralın kişisel yönetimine karşı çıkarak kendi varlığını garanti edecek yetkiler talep etmiş, bunun üzerine kral ile karşı karşıya gelmişti. Tüccar sınıfı parlamentoyu desteklerken, soylular (aristokratlar sınıfı) kralı izlemişlerdi.

Böylece ülke parlamento ile kralcılar (Royalist, monarşist) arasında bölünmüş oldu. Londra, Bristol ve Norwich gibi kentler parlamentonun ordusu tarafından kontrol edilirken, kuzeydeki bazı İngiliz kentleri ile Wales kralcıların kontrolü altındaydı.

İngiliz Devrimi’nin üssü asıl İngiltere (England), kralcıların üssü Wales toprakları oldu. Scotland ve İrlanda o tarihte henüz birliğe dahil değillerdi.

1642’de iki taraf arasında iç-savaş patlak verdi. Bu iç savaş 1648’e dek sürdü. İç savaşın ilk evresini (1642-45/46) Cromwellciler kazandı. İskoçya’ya sığınmak zorunda kalan kral daha sonra parlamentoya teslim edildi. 1649’da parlamento kral Charles I’in ölüm kararını onayladı ve İngiltere’de Cumhuriyet ilan etti.

1653’te Uzun Parlamento Cromwell tarafından dağıtıldı. 1689’da kansız bir devrimle özel mülkiyeti güvenceye alan yasaların yanısıra, söz özgürlüğü vd gibi kişisel özgürlükler ve haklar (Bill Of Rights diye bilinen) ilan edildi. Mutlakiyetin yerini bir Anayasal Monarşi aldı ve Kuvvetler Ayrılığı ilkesi benimsendi.

İngiliz devriminde Puritanlar, Presbyterian Partisi, Bağımsız parti ve İngiliz devriminin en radikal partisi olan Leveller Partisi gibi partiler ve gruplar mevcuttu. Bu partiler dinsel bir görünüm sergiliyorlardı ve aralarındaki dinsel ayrılıklar da farklılık konusuydu. Marks, Onsekizinci Brumaire (1852)’de, 17. Yüzyıl İngiliz Devrimi’nin önderi Crommwell ve İngiliz halkının “kendi burjuva devrimleri” için gerekli dili, ülküleri, tutkuları ve hayalleri Tevrat’tan aldıklarını söyler.


İngiltere ve Wales prensliği 1301’den beri zaten birleşmişlerdi. 1707’de ise İngiltere ve Scotland parlamentoları birleştirildi ve bu tarihten sonra Büyük Britanya (Great Britian) resmi adı benimsendi. 1801’de İrlanda da bu birliğe katılınca resmi ad United Kingdom Of Great Britain and İreland olarak değiştirildi. Birliği oluşturan üç eski krallık (Scotland, Wales ve Kuzey İrlanda) değişen derecede bir otonomiye sahip oldular. Birleşik Krallığın Ortak parlamentosu Londra’da Westminster’da bulunuyordu.

Küba Devrimi

1956-59

Gerilla fikri bu devrimle büyük prestij topladı. Küba’nın ABD’nin arka-bahçesi
konumu onu popüler kıldı. Bu devrim iki kişinin şahsında bulur tüm anlatımını.
Biri Guevera, diğeri Castro’dur.

Che Guevera: Bu devrimin önderlerinden biri, 1967’de Bolivya’da öldürüldükten sonra bir efsaneye dönüşen Che Guevera idi. Ölmediğine dair hikayeler yayıldı, ölümsüz addedildi. İsa benzeri bir kurtarıcı figürle özdeşleştirildi. İsa’yı çarmıhta Che olarak gösteren resimler var. Cesedi öldürüldükten 30 yıl sonra bulundu. Elleri kesilmişti. Kemikleri dahil kalıntıları Küba’ya gönderildi. Gömüldüğü sıradaki resmi (delil olsun diye öldürenlerin çektiği fotoğraf) İsa’ya benzetildi. 1960’ların protestosunun sembolü oldu. 1968 kuşağının elinde ve dilinde her yanda bir slogana dönüştü. O, özel mülkiyetten ve paradan nefret ederdi. Ulusal Banka’nın başına getirildiğinde parayı tasfiye etmeyi düşündü. Hedefi “Dünyayı istiyorum ve şimdi istiyorum” idi. Onun afiş ve posterlerini, resmini taşıyan tişörtleri üreten global bir sanayi sektörü doğdu.

Che, sosyalist idealleri temsil ediyordu ve bu uğurda ölen büyük bir devrimciydi.

Fidel Castro: Küba devriminin bir nolu önderi ise Castro’dur. Bir Avukat’tır. Batista’nın Amerikancı rejimine karşı Kübalı kahraman Jose Marti’nin etkisi altında ve izinde silah temin etmek için yüzlerce kişiyle 1956’da Küba ordusuna ait Moncada Kışlası’na bir baskın yaptı. Çatışma çıkarsa savaşarak dağlara çekileceklerdi. Baskıncıların çoğu, hemen hepsi öldürüldü. Kendisine sempati duyan bir askeri görevli sayesinde F. Castro sağ yakalandı ve yargılandı. Bu yargılama onu Jose Marti’den sonraki dönemde Küba’nın en büyük kahramanına dönüştürdü. Mahkemede “History will absolve me” (tarih beni berat ettirecek) dedi ve bu savunmasında öncülük ettiği hareketin programının esasını açıkladı. 15 yıla mahkum edildi. Çıktı veya kaçtı. Moncada baskının tarihi olan 26 Temmuz’dan dolayı “26 Temmuz Hareketi” olarak bilinen hareketi kurdu ve onun mahkeme savunması bu hareketin programının özünü oluşturdu. Sierra Maestra’da bir gerilla grubu kurdu ve iki yılda bir gerilla ordusuna dönüştürdü bunu. Ocak 1959’da zafer kazanarak Havana’ya girdi. Amerikancı Batista rejimi yıkıldı, Batista kaçtı. Havana’ya girişinden birkaç gün sonra Havana’da halka muazzam bir nutuk verdi. Hemen sonra kurulan mahkemelerde Amerika ve Batista işirlikçilerini yargılattı. Rejimi sevmeyenler Amerika’ya kaçtı ve oradaki bu Kübalı kaçkınlar ABD tarafından Küba’ya karşı kullanılmak üzere organize edildiler. ABD’ne karşı dünyanın en küçük ülkelerinden biri olan Küba SSCB’ne yaklaşmaktan başka çare bulamadı. ABD ambargosu ve yaptırımlarına karşı ekonomisi şekere ve tütüne/sigaraya bağımlı Küba ancak bu sayede ayakta durabildi. ABD-SSCB ilişkilerinde kriz konusu oldu.

Küba modeli ve Che Guevera’nın çabaları Latin Amerika’da benzer gerilla
gruplarını ve devrimleri özendirdi.



Meksika Devrimi

1910-17

20. yüzyılın büyük devrimlerinden biri. Bu devrim 1876-1910 arasında yöneten
Porfirio Diaz’ın diktatörlüğünü devirmek amacıyla başladı. O tarihte
Meksikalılar’ın % 80’i köylüydü. Emiliano Zapata’nın liderliğindeki köylü ordusu
Diaz’ın yerine geçen yeni Madero hükümetine karşı 1910-11’de toprak reformu için
bir mücadele açtı. 1913’de Madero bir ordu darbesiyle (karşı-devrim) devrildi.

Devrilen Anayasacı Madero’nun güçleri ile Zapata ve Villa’nın köylü orduları 1914’te yeni rejime karşı ittifak kurdular ve aynı yıl Zapata ve Villa’nın köylü orduları federal başkenti işgal ettiler. Ama Villa ve Zapata bir toprak programından öte ülkeyi yönetmek için bir programa sahip değillerdi. Bu nedenle ulusal hükümet üzerinde rekabetten çekildiler ve bir boşluk doğdu.

Bu boşluğu burjuva generaller doldurdu. Madero’nun generallerinden Carranza devlet başkanı oldu ve 1917’de yeni bir burjuva anayasa ilan etti. Zapata, iki yıl daha savaşını devam ettirdikten sonra 1919’da bir suikastle öldürüldü. İşçiler bu devrime bağımsız bir güç olarak katılmadıkları gibi,

1915-16’da Zapata ve Villa’nın güçlerine karşı burjuva generallerle ittifak
yapmışlardı.



Vietnam Devrimi


1858’den itibaren Fransa tarafından işgal edilen Vietnam bu süreçte
bağımsızlığını yitirdi ve 1896’da hem ekonomik hem politik bakımdan ilhakı
tamamlanıp tamamen sömürgeleşti. Monarşi Fransa ile işbiriği yaptı. Sömürge
düzeni 1896’dan 1916’ya dek iyice pekişti. Vietnam’da modern sınıflar ancak
Birinci Savaş sonrasında oluşmaya başladılar.


1930’da Vietnam İşçi Partisi (Vietnam Komünist Partisi) kuruldu ve bir zamandır aydınların öncülük ettiği ulusal harekete o önderlik etti.

Vietnam’da ilk kurtarılmış bölgeler 1930-31’de doğdu. Buralarda tıpkı Çin’deki gibi iktidarı halk iktidarı adı altında Köylü Soyetleri (Köylü Birlikleri) ele geçirdi.

İkinci Savaş’ın yaklaşmakta olduğu sıralarda Komünist Enternasyonal savaşa ve faşizme karşı barış ve demokrasi için “geniş halk cepheleri” acil görevini belirledi. Nitekim Fransa’da 1936’da FKP öndeliğinde Halk Cephesi seçimleri kazanıp hükümet kurdu. Fransa’daki bu gelişmenin Vietnam’a etkisi hayli olumlu olmuş, 1936-39 arasında Vietnam’da siyasal özgürlük ortamı genişlemiş, legal propaganda, ajitasyon ve örgütlenme imkanları doğurmuştu. Buna karşın Fransız işgali devam ediyordu. Gene de Fransız Emperyalizmini Yıkalım, Topraklara El Koyalım, Fransız Söürgeciliği vs gibi sloganlar ve kavramlar bu dönemde askıya alınmış, düşman tarifinde daha çok Fransız Faşistleri ve Gerici Sömürgecileri gibi söylemler tercih edilmişti. Çünkü Fransa faşist üçlüye karşı SSCB’nin yanındaydı ve KE’in politikaları Vietnam’a böyle yansıtılıyordu.

1939’da II. Savaş başlayınca durum değişti. Aralık 1939’da partinin MK’sı Fransız emperyalizmine karşı bir birleşik cephe kurmayı ve bir ayaklanma örgütlemeyi kararlaştırdı. Bu öncelikli görevin başarısı için toprak devrimi siyaseti (topraklara el koyma ve dağıtma sloganı) bırakıldı (Bk. Ho Şi minh, Seçme Yazılar, Aşama Yay.).

Bu arada hızlı değişiklikler cereyan etti. Hitler Fransa’yı işgal edince, Japonya Çin Hindi ve Vietnam’ı Fransa’dan aldı. Böylece Vietnam, bu kez Japonya ile karşı karşıya geldi.

Vietnam devriminin bir ulusal kurtuluş devrimi olduğundan hareketle 1941’de Viet Minh adında bir ulusal cephe kuruldu. 1944-45’te ise Vietnam Kurtuluş Ordusu kuruldu. Anti-Japon bir genel ayaklanma hazırlıkları yürütüldü. Mayıs 1945’te Nazi Almanya’sı teslim olunca, 8 Ağustos 1945’te SSCB Japonya’ya savaş ilan etti ve sonunda ABD’nin de devreye girişiyle 15 Ağustos 1945’te Japonya da teslim oldu. Bu kez II. Savaşın galibi olan ABD, İngilter ve Fransa müttefik ülke orduları girecekti Vietnam’a. Parti erken davranıp onlar gelmeden ve Japonlar’dan boşalacak yeri doldurmadan önce genel bir ayaklanmayla iktidarı almaya karar verdi.

Ağustos 1945’te tüm ülkede iktidar alındı ve Ho Şİ Minh başkanlığında bir geçici hükümet kuruldu. Proletarya önderliğinde bir halk devrimi olarak tanımlanan bu olayı takiben 2 Eylül 1945’te ise Vietnam Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi.

Bu zaferde dış etkenler ve uluslararsı gelişmeler belirleyici oldu. Ama Vietnam gene de Fransızlar tarafından ele geçirildi.

1954’te ülkenin kuzeyinde zafer kazanıldı. Güneydeki direniş hala kazanmamıştı.
Bu aralıkta Güney’de Fransızlar’ın yerini ABD aldı. Güneydeki direniş 1960’ta
oluşturulan Güney Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi önderliğinde ABD’ye karşı
sürdürüldü. Vietnam’ın birliği ve bağımsızlığı günün sloganı oldu. 1969’da Güney
Vietnam da kurtarıldı.

Rus Devrimi

Bu devrim Ocak-1904’te başlayan Rus-Japon savaşı hala sürerken patlak verdi. Bolşevik Partisi Tarihi’ne göre bu savaş sırasında Troçki ve Menşevikler “yurt savunması”ndan sözederken Lenin ve Bolşevikler devrimi güçlendireceği için Çarlığın yenilgisini istediler.


Devrim 1905 yılının başında (Putilov Fabrikası’nda işçilerin atılmasını protesto eden ve hızla bir genel greve dönüşen bir grevle) başladı ve sonuna dek sürdü (Ocak’tan Aralık’a).

1904’te sahte bir işçi örgütü kurmuş olan Papaz Gapon adında bir provakatör, Rusya’nın en büyük sanayi kenti Petersburg’un en büyük fabrikası olan Putilov’da grevin başladığı 9 Ocak 1905 günü kendi örgütü aracılığıyla taleplerini Çar’a duyurmak üzere ellerinde Çar’ın resimleri ve Kilise’nin bayrakları ile 140 bin kadar işçiyi Kışlık Saray’a sessiz bir yürüyüş yapmaya ikna etti. Provakasyonu farkeden Bolşeviklerin uyarısı para etmeyince onlar da işçilerle birlikte yürümek zorunda kaldılar. Üzerlerine ateş açıldı ve binden çok işçi öldü. 9 Ocak 1905’teki bu işçi katliamı “Kanlı Pazar” diye bilindi ve her yıl anıldı.

1905 Devrimini başlatan işte bu katliam oldu.

Olay duyulunca Rusya’nın İstanbul’u Petersburg’un her yanında poltik grev ve gösteriler başladı. İşçi semtlerinde barikatlar kuruldu ve Ocak ayı boyunca 440 bin işçi katıldı bu gösterilere. İşçi mücadelesi politik bir nitelik almıştı. Moskova, Varşova, Riga ve Bakü gibi merkezlerde de işçilerin askerlere karşı zaman zaman silahlı direnişe geçtikleri görüldü.

Bolşeviklerin Nisan 1905 Londra Kongresi (III. Kongre) ile Menşeviklerin 1 Mayıs 1905 Cenevre (İsviçre) Konferansı Rusya’da 1905 Devriminin devam ettiği bu koşullar altında toplanmış ve kendi stratejilerini, bu devrimde poletaryanın taktiğinin ne olması gerektiğini tartışıp kendi görüşlerini belirlemişlerdi. Lenin’in 1905’teki bu birinci burjuva devrimi sürerken Haziran-Temmuz 1905’te yazdığı “Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği” kitabında “İki Taktik” dediği “Rus sosyalist hareketinin Jakobenleri” olarak tanımladığı Bolşevik ve “Rus sosyalist hareketinin Jirondenleri” dediği Menşevik kanatların aldığı bu kararlardır. Anlatılmak istenen 1905 Devrimi başlayınca doğan yeni koşullarda biri Bolşeviklerin diğeri Menşeviklerin (Yeni Iskra Grubu) benimsediği iki farklı tutumudur. Lenin’in İki Taktik adlı kitabının konusu Bolşeviklerin ve Menşeviklerin aldığı kararların karşılaştırılarak tartışılmasıdır.

Lenin, İki Taktik’ten birkaç ay sonra yazdığı “Sosyal-Demokratların Köylü Hareketi Konusundaki Tutumu” (Bk. Social-Democracy’s Attitute Towards The Peasant Movement, Collected Works, vol. 8, s. 230-39, 14 Eylül 1905) başlıklı bir yazısında “Kesintisiz Devrim” kavramını kullandı ve bunun anlamını şöyle açıkladı:

“Demokratik devrimden derhal ve kesinlikle gücümüze bağlı olarak, sınıf-bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücüne bağlı olarak sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz kesintisiz devrimi savunuyoruz. Yarı-yolda durmayacağız”.

Lenin burjuva devrimde proletayanın rolü ve görevleri konusundaki görüşlerini ikinci burjuva devrimi (Şubat 1917) sürecinde yazdığı “Letters From Afar” (Uzaktan Mektuplar, Mart-Nisan 1917) adıyla bilinen mektuplarında ve Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi (Nisan 1917) adı altında toplanmış bulunan çeşitli makalelerinde daha da geliştirir.

Devrim ilerleyen aylarda sürdü ve Bolşeviklerin ayaklanma ve iktidar organları olarak, devrimci iktidarın bir çekirdeği olarak görecekleri ilk işçi sovyetleri doğdu. Ama Petersburg işçi sovyeti yönetimi Menşeviklerin eline geçmiş ve bu durum 1905 devriminde sovyetlerin belirleyici rol oynamalarını engellemişti. Bolşevik Partisi Tarihi’ne göre Troçki ve Menşevikler Petersburg sovyetine ayaklanma karşıtı bir tutum benimsetmişlerdi. Rusya’nın Ankara’sı olan Moskova’da Moskova işçi sovyeti baştan beri Bolşeviklerin elinde oldu ve devrimci bir tutum izledi, ayaklanma organı rolü oynadı. Bolşeviklerin girişimiyle Moskova’da ayrıca Asker Temsilcileri Sovyeti kuruldu. Ekim-Aralık (1905) ayları arasında Rusya’nın hemen bütün işçi merkezlerinde İşçi Temsilcileri Sovyetleri kuruldu. Haziran'da Odessa’da Karadeniz Filosu’na dahil büyük bir savaş gemisi olan Potemkin Zırhlısı’ndaki denizciler isyan etmiş ve onbir gün devam eden ordu ve donanmadaki bu isyan sonunda bastırılmıştı.

1905 Devrimi’nin sürdüğü bu ortamdadır ki, Çar, devrimi bölmek ve yatıştırmak için Duma adı verilen bir parlamento ve bazı başka reformlar vadetti. Bu sıradaki parlamento Buligin Duması diye bilinir ki, Menşevikler ona katılmayı savunurken, Bolşevikler boykot ettiler.

Ekim’de Moskova’dan başlayıp tüm Rusya’ya yayılarak bir genel greve dönüşen demiryolu işçileri grevine toplam bir milyon kadar işçi katıldı. Çar, bir yandan yeni ödünler sözü verirken öte yandan devrimi bastırmak için polis yönetiminde Kara Yüzler diye bilinen lumpen unsurlardan kurulu sivil çeteleri de kullanarak her türlü zoru kullandı.

Çoğunlukla kendiliğinden oluşturulmuş olan sovyetler bir hükümet gibi davranıyorlardı. 1905 Devriminin daha devam ettiği Kasım ayında Lenin Rusya’ya döndü. Aralık’ta Moskova’da silahlı ayaklanma başladı ve Bolşevikler bu ayaklanmayı yönetmeye çalıştılar. İçerde ayaklanmayı ezmek için Çar 1905 Devrimi boyunca süren dış savaşı durdurmak isteyerek Japonya ile barış imzaladı. Bolşevikler Moskova’da silahlı ayaklanma örgütlemeye çalışıyordu. Ama Petersburg sovyetinden yeterli destek gelmedi, ayaklanma tüm ülkeye yayılamadı, Moskova’da Aralıkta yapılan ayaklanma bastırıldı ve bu yenilgiyi takiben devrimci kabarış durdu, dalga giderek geri çekilmeye başladı. Menşevikler silahlı ayaklanmaya taraf olmamışlardı. 1905 devrimi böylece yenilgiye uğradı.

1906’da Çar yeni bir parlamento topladı (Birinci Duma). Bolşevikler bunu da boykot ettiler, ama sonraları gerileme dönemine denk düşen bu 1906 boykotunu hatalı gördüler.

Nisan 1906’da Stockholm’de iki kanadın da katıldığı Birlik Kongresi yapıldı, ortak bir MK seçildi. Ama birlik fiilen kurulamadı, dahası az sonra iç-mücadele daha da alevlendi ve her iki kanat kendi bağımsız örgütlenmelerini sürdürdü.

1907 Mayısı’nda iki kanadın da katıldığı 5. Kongre yapıldı ve en önemli gündem maddesi olarak “burjuva ve küçükburjuva partilerine karşı tavır” konusu tartışıldı. 1905-07 arasındaki pratiğiyle Rus liberal burjuvazisi Çarlıkla ittifak ve uzlaşma (Bir Demokratik Cumhuriyet değil, tersine bir Anayasal Monarşi üzerinde anlaşma arıyordu) arayan karşı-devrimci bir güç olduğunu kanıtladı. 3 Haziran 1907’de Çar İkinci Duma’yı dağıttı ve bu hükümet darbesi ile birlikte Stolipin Gericiliği adı verilen sosyalistlere saldırı kampanyası dönemi başladı. Bu dönem 1912’ye kadar devam etti (1907/8-1912).

Böylece 1905 yılı başında başlayan devrim (devrimci kabarış) giderek alçalarak ancak 3 Haziran 1907 tarihinde kesin bir yenilgiyle noktalandı. 1907 Aralığında Lenin geri yurtdışına çıktı.

1907-12 arası dönem boyunca Marksizme inançsızlık gelişti. Marksistler arasından dönekler çıktı. Bu nedenle Marksizmi savunmak bir görevdi. Lenin 1909’da bu amaçla Materyalizm ve Ampirokritisizm’i yazdı.

Bu dönemde her iki kanat içinde de daha çok Tasfiyeciler ve Likidatörler diye tanımlanan legalizm akımı gelişti ve devrimin yeniden yükseleceğine inanmayan bu unsurlar partiyi legal ve reformcu bir işçi partisine dönüştürmek için çabaladılar, gizli partinin dağıtılmasını istediler. Çok sayıda aydın partiyi terketti, parti küçüldü. Bu aynı dönemde Bolşevikler arasında başını eski Bolşevikler’den Bogdanov ve Lunaçarski gibilerin çektiği sadece illegaliteyi savunan, legal ve yarı-legal faaliyete son verilmesini ve Bolşevik milletvekillerinin parlamentodan çekilmesini istedikleri için Otzovizm (Rusça’da geri çekme) diye tanımlanan bir eğilim çıktı ve bunlar 1909’da partiden ihraç edildiler.

Sonra 1912 Ocağı’nda kongre önemi taşıyan Prag Konferansı yapıldı ve burada Bolşevik kanat kendisini RSDİP adı altında ayrı ve II. Enternasyonal partilerinden temelde farklı “yeni tipte bir parti” (“Leninist Parti”) olarak yeniden örgütledi.

RSDİP (Bolşevikler) adı 1918’e dekkorundu.

1912’den itibaren grev hareketi yeniden canlandı. 1914’e dek yükselerek devam eden bu politik grevlerde ana talepler demokratik cumhuriyet, 8 saatlik işgünü ve topraklara elkonulması idiler. 1912’den itibaren gelişen durum 1905 devriminin başlangıcını andırıyordu. Köylülerin (ağalara karşı) ve askerlerin (orduda) de isyanları yeralıyordu. Rusya’da bir ikinci devrim yaklaşıyordu. Bolşevikler bu canlanma döneminde (1912-14) Petersburg’da Pravda (Gerçek) adında legal bir günlük gazete çıkardılar ve Pravdacılar diye de bilindikleri bu dönemde bir işçi kitle partisi olmaya doğru yöneldiler.

1917 Ekim Devrimi sırasında Bolşevik Partisi’nin çekirdeğini 1912-14 arasında kazanılmış olan Pravdacı işçi kuşağı oluşturdu. Bu dönemde Bolşevikler parlamentoda kendi parlamento grubunu da oluşturdular. Ayrıca sendikalarda ve işçi derneklerde vs legal faaliyet yürüttüler.


Temmuz-Ağustos 1914’te Birinci Savaş patlak verdi ve Çar hükümeti içerde iç-savaştan (devrimden) kurtulmak için Rusya’yı savaşa soktu, İngiltere ve Fransa ile ittifak halinde Almanya’ya karşı savaştı (Bk. Bolşevik Partisi Tarihi
).
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol